Pages

24 Mayıs 2016 Salı

Şeref Taşlıova

Şeref Taşlıova (d. 10 Nisan 1938, Çıldır, Ardahan - 20 Eylül 2014, Ankara) Türk halk ozanı, Devlet Sanatçısı.
10 Nisan 1938’de Ardahan'ın Çıldır ilçesi Gülyüzü köyünde doğdu. Küçük yaşlarda babası öldü. Yaklaşık 10 yaşında şiir yazmaya başladı. İlkokuldan sonra bir süre öğretmen okuluna devam etti. Bu yıllarda da bağlama çalmayı öğrendi. Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğinin önemli isimlerinden olan Aşık Şenlik’in oğlu Aşık Kasım’a çıraklık yaparak kendini geliştirdi ve yöredeki aşıklarla tanışma fırsatı buldu.[2] [3] [4] [5] [6]
1966 yılından itibaren Kars Radyosu bünyesinde 10 yıl süreyle aşıklara ilişkin programlar hazırladı ve sundu. Ayrıca Türkiye ve Türkiye dışında birçok radyo ve televizyon programına katıldı. Bazı radyo programlarına danışmanlık yaptı.
Konya Aşıklar Bayramına başından beri katıldı. Katıldığı yarışma ve festivallerde değişik dallarda birçok ödül aldı. 15’i altın olmak üzere 130’un üzerinde madalya, 60’ın üzerinde plaket, 180 kadar takdirname aldı.
Çeşitli dergilerde folklor yazıları yazdı. 1971 yılından itibaren Amerika’dan Japonya’ya, Avrupa’dan Orta Asya ülkelerine dek birçok ülkede programlar yaptı.UNESCO’nun düzenlediği Dünya Sanat Dizisi adlı etkinlikte Türkiye’yi temsil etti.
1000’den fazla şiiri bulunan Taşlıova, Azeri, Fars ve Anadolu kültürüyle yoğrulmuş bilgi birikimiyle önemli bir kaynak ve değerlerden biridir.
1991’de Müzik-San Vakfı tarafından, 1996 yılında ise Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın sanatçısı seçildi. 2000 yılında Türksav tarafından »Türk Dünyasına Hizmet Ödülü« verildi.
Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (MESAM) kurucu üyesi ve Teknik Bilim Kurulu Başkanı olan Taşlıova’nın birçok dergi, gazete ve araştırmada aktarılan şiirlerinin bir bölümü HAGEM tarafından »Gönül Bahçesi« (1990) adıyla yayımlandı.[7] Ayrıca Fikret Türkmen ve Nail Tan tarafından hazırlanan »Aşık Şeref Taşlıova’nın Tasnif Ettiği Hikayeler« (2004) adlı bir kitap yayımlandı.
UNESCO tarafından, âşıklık geleneği temsilcisi olarak Yaşayan İnsan Hazinesi seçildi. Bu unvan, 14 Ocak 2010 tarihinde İstanbul'da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılan törenle ilan edildi.[kaynak belirtilmeli]
13 Eylül 2014 Cumartesi günü rahatsızlanarak kaldırıldığı Dışkapı Hastanesinde 20 Eylül 2014 Cumartesi akşamı 21:30'da hayatını kaybetmiştir.

Murat Çobanoğlu

Murat Çobanoğlu (d. 1940, Arpaçay, Kars - ö. 26 Mart 2005, Ankara) Türk halk ozanı.
1940 yılında Kars'ın Arpaçay ilçesinin Koçköyü beldesinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Karapapak (Azeri) Türkleri'nden ve asıl soyadı Çobanlar olan Çobanoğlu’nun annesi Lala (La'li) hanımdır ve babası, Aşık Şenlik'in çıraklarından Aşık Gülistan'dır. Babası Arpaçay'ın Koçköyünden olup 1920'de Kars'a yerleşmiştir. Karısının erken ölümü dolayısıyla oğlunu o büyütüp yetiştirdi. Babası oğlu Murat Çobanoğlu ile 1970 yıllarında İzmir'e yerleşmiştir ve İzmir'de yaşamaya başlamıştır.

İçindekiler

Aşıklık ve Ozanlığa geçişi

Saz çalmaya ve şiir söylemeye 1951 'de gördüğü bir bir rüyada bade içtikten sonra başlamıştır. Murat Çobanoğlu 1966 yılından başlayarak sürekli olarak Konya Aşıklar Bayramına katıldı. Artvin, Konya, Erzurum ve Mut'ta yapılan yarışmalarda dereceler aldı. Özellikle atışma dalında başarı gösterdi. Sık sık radyoda ve televizyonda -değişik konularda- söyledi. Saza egemenliği, ulusal duygularının güçlülüğü ve kendine özgü sesiyle ilgi çekti. Yurt içinde ve dışında düzenlenen bazı şenliklere katıldı.
Aşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikâyeler anlatma konusunda da başarılı örnekler veren Çobanoğlu, kendi türkülerinin yanı sıra usta malı türküleri de genç kuşaklara aktarmaktadır.
Türkiye’nin her yerinde bilinen, tanınan Çobanoğlu yıllarca radyo programları yaptı. Halk edebiyatı ve aşıklık geleneği üzerine çeşitli seminerler verdi. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Türkiye dışında, Avrupa'dan İran'a dek birçok ülkede konserler verdi, yarışmalara katıldı.
1971 yılında Kars'ta açtığı, özellikle usta-çırak ilişkinden her alanda aşıklık geleneğinin sürdürülmesinde katkısı anlamında bir okul niteliğinde olan Çobanoğlu Halk Ozanları Kahvesi yörenin aşıklar merkezine dönüştü.
Murat Çobanoğlu, saz çalmaya ve şiir söylemeye başlamasını şöyle anlatıyor:
"Göç mevsimi yaylaya göçerken susadım. Yol kenarında bulunan çeşmeye su içmeye gittim. Ben oyalanınca göçlerimiz dağı aştı. Akşamın alacakaranlığında uyuyakaldım. İşte o zaman nasibim olan aşıklık ilhamı bana verildi. Sabah, yaylada beni bulamayan babam düşer yollara, beni aramaya. Beni çeşmenin başında uyurken bulunca, aşık olacağımı söyledi. Saz aldı. Saz tutmasını öğretti. O zamandan bu yana saz çalmaya, şiir ve türküler söylemeye başladım."
Ali Kafkasyalı'nın Aşık Murat Çobanoğlu, Hayatı-Sanatı-Eserleri adlı kitaptan[1]

Mahlasları

1965'e kadar Devrani, 1967'ye kadar Yanani, ondan sonra da Çobanoğlu takma adını kullandı. 1968-1987 yılları arasında çıkardığı yirmiye yakın plak ve kaseti vardır. 2 tane de altın plağı bulunmaktadır. Kiziroğlu türküsünü tüm Türkiye'ye tanıtmıştır. Son yıllarında televizyon proglamlarında Karapapak ağzıyla söylediği türküleriyle herkesin beğenisini kazandı.
Çobanoğlu'na ilişkin Ali Kafkasyalı'nın hazırladığı Aşık Murat Çobanoğlu, Hayatı-Sanatı-Eserleri (1998) adlı bir kitap bulunmaktadır.
26 Mart 2005 tarihinde Ankara'da vefat etti ve memleketi Kars'ta toprağa verildi.
Kars Belediyesi her sene 6 Mayıs-7 Mayıs tarihlerinde anısına Murat Çobanoğlu Aşıklar Bayramı düzenlemektedir.

Neşet Ertaş

Neşet Ertaş, (d. 1938[1]; Çiçekdağı, Kırşehir, Türkiye - ö. 25 Eylül 2012; İzmir, Türkiye), Türk halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Yaşar Kemal, Ertaş'ı " Bozkırın Tezenesi " olarak adlandırmıştır.

İçindekiler

Çocukluk dönemi

Babası saz ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır. Annesinin ölümünden sonra babası ve kardeşleriyle birlikte köye yerleşmişlerdir ve çocukluğu bu köyde geçmiştir.[2]
Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin düğünlerinde sazı ile çalıp sesi ile türküler söylemeye başladı. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Kendi ifadesi ile şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız."[3].

Sanat hayatı

Neşet Ertaş, Kırşehir'den sonra 2 yıl da Kırıkkale'de bulunduktan sonra 1957 yılının sonunda İstanbul'a gelerek Şen Çalar Plak'ta ilk plağını "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkardı. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı ardından diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. 2 yıl İstanbul'da çalıştıktan sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir ve sahne hayatına burada devam eder. 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yapar. Askerliğini yaptıktan sonra Ankara'da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve hemen evlenir. Babası Muharrem Ertaş, Neşet'in bu evliliğine şiddetle karşı çıkar. Bu olaylardan sonra Neşet Ertaş ve Muharrem Ertaş uzun yıllar konuşmazlar. Neşet Ertaş ve Leyla Ertaş'ın bu evlilikten Döne, Canan adında iki kız ve Hüseyin adında bir erkek çocukları olur. 7 yıl evli kaldıktan sonra 1970'lerin başlarında ayrılırlar. 1978 yılında alkol ve sigara kullanımından dolayı parmaklarından felç geçirir ve işsiz kalır. Kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider. Tedavi olur. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür.
Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' ünvanını; "O dönem Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım." diyerek geri çevirmiştir.[4] Halk bu tavra destek vermiş ve Neşet Ertaş adeta yaşayan bir efsane olmuştur. Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yapılan ulusal envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanterine alınarak yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur. Hayatı ve eserleri Doç. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde yayımlanmıştır.
25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir.[5] Cenazesi Kırşehir Bağbaşı Mezarlığında Toprağa verildi.
Mezarı ise babası Muharrem Ertaş'ın yanındadır. Mezar taşında ise ''Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp , hakk'a bağlı. İncitme canı, incitme.'' yazılıdır.
Neşet Ertaş’ın adı Kırşehir'deki caddelerde, okullarda bulunmaktadır, ayrıca babası Muharrem Ertaş’la birlikte bir de anıtı bulunuyor.

Mahzuni Şerif

Yaşamı

Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nin Berçenek Köyü'nde dünyaya geldi. 1955 yılında, sonradan Ankara'ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu'na kaydoldu. 1960'ta eşi Suna'yı kaçırdı ve 6 ay köyünde kaldı. Bu sırada okulu Balıkesir'e nakledildi. Okul komutanının çabası ile yeniden okula dönen Aşık Mahzuni, 6 ay devamsızlık yaptığına ilişkin bir ihbar üzerine okuldan atılınca yeniden köyüne döndü. 1964 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi.
Bir süre Gaziantep'te ikamet ettikten sonra Ankara'ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya'nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
Sivas Dramı adlı türküsünü, Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlere ithaf etmiştir.

Hakkında açılan dava

2001 yılının Kasım ayında kendisine, "Elhamdülillah Kızılbaş'ım ve laikim. Ben değil, yedi sülalem Kızılbaştır. Bir suç varsa o da dedemdedir." dediği için, DGM tarafından aleyhinde dava açıldı. Duruşma 27 Aralık 2001 tarihinde DGM'de yapıldı.

Ölümü

2001 yılının başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında taburcu edildi. 17 Mayıs 2002 tarihinde, evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Mahzuni Şerif 60'lı yaşlarında Almanya'nın Köln şehrinde vefat etti. Vefat ettiğinde, DGM'deki davası henüz sonuçlanmamıştı.
Mezarı şu an son ikamatgâhı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgededir.

Eserleri

Türk halk müziği sanatçıları tarafından söz ve besteleri sıklıkla kullanılmıştır. Araştırmacı Yazar Battal Pehlivan'ın Aşık Mahzuni Şerif'in yaşamı ve sanatı üzerine yaptığı incelemenin adı Dom Dom Kurşunu idi. Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem,Merdo,Dostum Dostum, Han sarhoş Hancı sarhoş, Çeşmi Siyahım,Yalan Dünya, Ağlasam mı?,Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Ekmek Kölesi gibi eserleriyle tanınan Aşık Mahzuni'nin türkülerini Gülden Karaböcek'ten Zeki Müren'e, İbrahim Tatlıses'ten Ahmet Kaya'ya Mahsun Kırmızıgül'e Murat Göğebakan'dan Selda Bağcan'a kadar birçok Türk halk müziği ve bazı pop müzik sanatçıları da okudu. Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni'nin 453 plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı bulunuyor[2]. Ayrıca TRT tarafından çekilmiş 2 adet belgeseli bulunmaktadır.


Ali Ekber Çiçek

Ali Ekber Çiçek, (d. 1935, Ulalar Köyü-Erzincan – ö. 26 Nisan 2006 İstanbul). Türk halk müziği sanatçısı.[1]
Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitirdi ve küçük yaşlarda rençberlik yapmaya başladı. Bu arada bağlamayı öğrendi ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doldu. İlkokul öğreniminden sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremedi, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmadı.
Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç etti ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanıştı. Askerden sonra TRT'nin açtığı sınavı kazanarak, Muzaffer Sarısözen döneminde TRT Ankara Radyosu'na ve Yurttan Sesler Korosu'na girdi. 35 yılı aşkın bir sürede 400'den fazla türküyü derleyerek geniş kitlelere ulaştırdı.
TRT arşivlerinde 54 kaseti bulunan Ali Ekber Çiçek'in Türkiye'deki bütün türkücüler tarafından derlemeleri söylenmektedir. 2003 yılının başlarında TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü tarafından Ali Ekber Çiçek'in hayatını anlatan Cahilden Uzak Dur, Kemale Yakın isimli belgesel çekilmiştir.
Ali Ekber Çiçek'in mezarı, Tahtalıkuşlar Köyü mezarlığı,Edremit
Başta "Haydar Haydar" olmak üzere Türk halk müziğine birçok unutulmaz türkü armağan eden bağlama sanatçısı ve derlemecidir. Kendisi gibi sanatçı olan Cemile Cevher Çiçek ile evli olan Ali Ekber Çiçek yakalandığı pankreas kanseri'nden kurtulamayarak, 2006 yılında, 71 yaşında hayata veda etti. Kabri Balıkesir'e bağlı Edremit' in Tahtakuşlar köyündedir.

Aşık Veysel Şatıroğlu

Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi.[1] Annesi Gülizar, babası "Karaca" lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi.[1] Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi.[1] Ardından Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetti.[1] Kendi anlatımına göre:[2]
Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe .yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.
Babasının, Âşık Veysel'e oyalanması için aldığı bağlamayla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı. 1930 yılında Sivas Maarif Müdürlüğü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile Kutsi Bey tarafından düzenlenen bir şairler gecesinde tanıştı. Kutsi Bey tarafından verilen destek ile birçok ili dolaşmaya başladı.[3][4]
Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970'li yıllarda Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılır.
Eserlerinde Türkçe'si yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı.1973 yılında akciğer kanseri sonucunda vefat etti. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.

yeni yazılar

yeni yazı yeni yazı hayat işte böyle şöyle